23 Mart 2011 Çarşamba

BLACK SWAN





“Dikkat et evladım, düşeceksin!” der hep anneler. “Evet, anneciğim. Gerekirse düşeceğim.”

Tutkularının peşinden gitmeli insan. Bedeli her ne olursa olsun, uğruna kendini feda etmeyi göze alacak kadar çok isteyebiliyorsa bir şeyleri, işte o zaman insana dönüşüyor hayvan. Nefes, tek başına yetersiz... Nabız, hızlı atmadıkça gereksiz... Korkular en büyük engel, endişeler dalga kıran sanki... Umut bazen en büyük düşman, hırs kaybetmenin yarısı...

Ne istediğini bileceksin, tam içinde hissedeceksin. Ulaşabilmek adına her engeli ezip geçeceksin. Ya ne için var olduğunu sandın ki, ey insan! Aşık olmak için mi? Vefalı bir dost olmak için mi? Sevişmek için mi? Dur yoksa, hayırlı bir kısmet olmak için mi? Yok yok, kitleleri peşinden sürükleyen bir önder olmak için. Ne yazık ki; o narin ruhun doymuyor bunlarla ve sen, o mutsuz modern insan olmaya mahkum oluyorsun, tükenene dek. Bütün enerjini sana hedef konmuş etiketleri peşi sıra toplamak için harcıyorsun. Seni özel kılacak vasıfların birer birer köreliyor içinde, ruhun dahi duymuyor. Çabalıyorsun, didiniyorsun yine de yetmiyor kendini “tamam” hissetmene.

Evlenince mutlu olacağın öğretildi defalarca. Anne olman gerektiğini söyledi içgüdülerin. Baba olmalıydın kümelen diye verilmiş soyadın için. Patron olman gerekiyordu daha çok para kazanmak için ve ne yapılması gerektiğini söylemeyi sen de hak ettiğin için. Kimse tutkularının peşinden gitmeni öğütlemiyor. “Ne yöne gidersen git, onu evvela içinden gelen sesle çizeceksin.” demesi gerekenlerin çıtı dahi çıkmıyor. Her birimiz önemsediğimiz sevdiklerimizin, hayatlarını garanti altına alacakları atılımlarda bulunmalarını temenni etmekten alamıyoruz kendimizi.

Sanatı seviyorum, sanatçının yanındayım ama kızım doktor olsun isterim. Açık fikirliyim, eşcinsellik de bir seçim ama oğlum hayırlı bir kısmet bulup evlensin isterim. Bana ve sevdiğime dokunmayan yılan dilediğince sürünebilir bahçelerde. Yılandan korkmuyorum ki ben ama burnumun dibinde durmasına da gerek yok, değil mi ama?

Hayatta izlemeyi seçtiğimiz rotada, bizi engelleyen güçlerle yüzleşmek gerekli. Bu temizlemesi en zor bilinçaltı kaydı belki de. Size mani olanın, aslında “kendiniz” olmanızın yanı sıra, sıkı sıkıya bağlandıklarınız olduğunu fark etmek cesaret istiyor. Çünkü bu bazen en çok sevdiğiniz kişi olabiliyor, bazense sizi siz yaptığına inandığınız prensipleriniz. Biz “yakınlar” zaman içerisinde birbirimizin ayağındaki prangalara dönüşüyoruz fark etmeden.

Kendi yolunu çizmek yalnızlığı seçmek değil. Sevdiklerinden kaçmak ya da uzaklaşmak da değil. Bağımsız olmak, bencil bir tavır takınmayı gerektirmiyor. Zaman zaman içine kapanmak, sevdiğinden kopmak anlamını taşımıyor. Yalnızlık paylaşılırsa olmaz, eyvallah da, özgürlük paylaşılabilir. Birlikte de pekala özgür olunabilir. Olunabilmelidir.